Nükleer Tıp’ta son yıllardaki gelişmeler, özellikle ameliyat şansı bulunmayan hastalar için ek tedavi alternatifleri sağlıyor. Kanser hastalarının yaşam süresini uzatan ve kalitesini yükselten bu tedaviler, kanserli dokunun yerini bulan hedefe yönelik akıllı tedavi özelliği taşıyor.
Kanserde çağdaş tedavi yaklaşımları daha çok hedefe yönelik tedaviler adı altında değerlendirilmektedir. Buradaki hedef, kanser hücreleridir. Anormal olarak çoğalan kanser hücreleri, normal hücrelerden hücrelerin yüzeyindeki çeşitli proteinler ya da içerisindeki bazı moleküller nedeni ile farklı özellikler taşımaktadır. Son yıllarda kanser hücresinin özelliklerini ya da zaaflarını saptayabilen moleküller sayesinde akıllı tedaviler geliştirilmektedir. Bu moleküller ağız ya da damar yoluyla vücuda verildiğinde kanserli bölgeye yönlenmektedir.
Kanser hücresine yönlenen özel bir molekülünüz var ise uygulanacak tedaviye göre ilaç, atom ya da tahrip edici başka maddeler bu moleküle yüklenebilir. Moleküllere iliştirilen bu özel taşıyıcılar, tedavi edici maddeleri vücutta seçici olarak kanserli hücrelerin bulunduğu hedefe götürerek hastalıklı dokuyu hücre düzeyinde tahrip edebilmektedir. Böylelikle hem sağlıklı dokular daha az etkilenmekte hem de daha etkin dozlar kullanılabilmektedir.
Moleküler tedavi kanserle mücadelede yeni bir silah sağlamaktadır. Cerrahi yöntemlerin kullanılamadığı durumlarda ya da tüm tedavi seçeneklerini tüketmiş hastalara ek bir şans vermektedir. Hastalığı daha ileri safhalarda olan kişilerde kötü hücrelere son bir darbe olarak bu yeni yöntemler uygulanabilmektedir. Ancak deneyim arttıkça hastalığın daha erken aşamalarında da bu tür tedaviler uygulanabilecektir.
Prostat kanserinin tanı ve tedavisinde yeni moleküler tanı ve tedaviler kullanılmaya başlanmıştır, yakın gelecekte daha yaygın olarak kullanılacaktır. Kan tahlillerinde halk arasında PSA denilen tümör belirleyicisi vardır. Prostat kanseri teşhisi konulduktan sonra kanserin hangi aşamada olduğu görüntüleme ile belirlenebilmektedir. Moleküler hedefe yönelik tedaviler ile aynı mantık ile hareket edilmektedir. Prostat kanserine özgü PSMA proteininden faydalanılarak PET/BT görüntüleme yöntemi geliştirilmiştir. PSMA PET/BT yayılma potansiyeli taşıyan prostat kanserinde metastaz varlığı saptanabilme, gereksiz girişim ve tedavileri engelleyebilme potansiyeli taşımaktadır. Metastatik olduğu saptanan ve standart tedavilere direnç gösteren hastalarda ise yüksek enerjili bir atom olan lutesyum 177 kullanılarak lutesyum PSMA ile hedefe yönelik tedavi yapılabilmektedir. Prostat kanserinde yeni uygulamaya başlanan bir diğer moleküler tedavi radyum 223’dür. Radyum 223 ile hormona dirençli prostat kanserlerinin kemik metastazları hedeflenebilmektedir. Yaygın kemik metastazlı prostat kanserlerinde Radyum 223 tedavisi ile sağkalım süresinin uzadığı gösterilmiştir.
Radyonüklid tedaviler içinde en yaygın olarak kullanılan ve bilinen tiroit kanserinde uygulanan radyoaktif iyot tedavisidir, halk arasında atom tedavisi olarak da bilinir. Uzun yıllardır uygulanan başarısı ve güvenirliliği kanıtlanmış bir tedavi yöntemdir. Tiroit kanseri tanısı konulan hastaların büyük çoğunluğuna ameliyat sonrası uygulanması gereken bir tedavidir. Radyoaktif iyot ameliyatla tüm tiroit bezi tamamen çıkarıldıktan sonra geride kalan hücrelerde birikir. Yaydığı ışınlar ile mikroskobik artıkların da ortada kaldırılmasını sağlar. Nüks eden hastalarda da gerekirse tekrarlayan yüksek dozlarda verilerek uygulanan bir yöntemdir. Tedavi uygulaması oldukça basittir, ağız yolu ile kapsül veya sıvı şeklinde radyoaktif iyot içirilerek uygulanır.
Lenfoma adı verilen lenf düğümü kanserinde diğer tedavilerle yanıt alınamayan olgularda radyonüklid tedavi seçenek olabilmektedir. Düşük dereceli lenfoma teşhisi konulmuş hastalardan seçilmiş olgulara uygulanabilmektedir. Yttrium-90 veya İyot-131 gibi radyoaktif maddelere bağlı CD20 adı verilen antikorlar kanserli hücrelerde bulunan antikor hedeflerine yönlenmekte ve mikroskobik düzeyde yüksek düzeyde ışın yayarak hücreleri tahrip etmektedir. Diğer tedavi yöntemlerine direnç gösteren bu tip hastalıkta olguların yarısından fazlasında yanıt alınabilmektedir.
Nükleer tıp her tür kanserin tedavisinde kullanılmamaktadır. Hızla gelişen bir tedavi yöntemi olan nükleer tıp nöroendokrin tümörlerde, lenf kanserinin bazı türlerinde, karaciğer, zehirli guatr ve tiroit kanserinde, çocukluk çağlarında görülen bazı tümörlerde, prostat kanserinde doğru hasta seçimi yapılarak kullanılabilmektedir. Ancak hastanın tanı aşamasından itibaren çoklu uzmanlardan oluşan multidisipliner bir ekip tarafından değerlendirilmesi, tedavi planı yapılması gerekmektedir. İlerlemeler göz önüne alındığında gelinen noktanın buz dağının görülen kısmı olarak nitelemek doğrudur.